SEÇİM

Eğer gerçekten seçebilseydiniz neyi seçerdiniz? Doğru olmayı mı seçerdiniz? Yanlış olmayı mı seçerdiniz? İhtiyaçlara ya da problemlere sahip olmayı mı seçerdiniz? Yoksa toplam seçime ve sonsuz olasılıklara mı sahip olmayı seçerdiniz?

Hayatta elde edebileceğiniz en büyük özgürlük seçme kabiliyetidir. Seçim yaratır. Seçim yaptığınızda farkındalık hediyesini alırsınız. Farkındalıkla da sizin için mümkün olan daha fazla olasılık ve seçimi algılar ve alırsınız ve hayatınız için yaratmak istediğiniz şeylerden daha fazlasını seçebilirsiniz.

Daha fazla farkındalık ve daha fazla olasılık yaratmanın neşesi için seçtiğinizde, bu gerçek seçimdir. Gerçek seçimde hiç yargı yoktur. Gerçek seçim, ihtiyaç ya da doğru veya yanlış motivasyonu ile yapılmaz; sadece bunu yapabileceğiniz için seçersiniz.

Yaptığınız seçim için her büyük bir nedeniniz ve gerekçeniz olduğunda, bu aslında bir seçim değildir; bu bir karar, bir sonuca varma ve bir yargıdır!

Yaptığınız her yargı neyin doğru, iyi ve kazanan seçim olduğu ve yanlış, kötü ya da kaybeden seçimden nasıl kaçınabileceğinizi belirlemek adına sınırsız seçim özgürlüğünden vazgeçmenizi gerektirir. Şu anki sınırlı seçiminizi ya da seçimsizlik realitenizi bu şekilde yaratıyorsunuz.

Diyelimki ne pahasına olursa olsun kaybetmekten kaçınmanız gerektiğine karar verdiniz. Oradan seçerseniz kaybetme ihtimalini içerecek herhangi bir seçim, hayatınızda daha büyük bir olasılık yaratsa bile sizin için kullanılamaz hale gelir. Yargı, farkındalığı ortadan kaldırır ve seçimleri ve olasılıkları öldürür.

Ben hatalı olmaya gönüllüyüm ve ben kaybetmeye gönüllüyüm. Çünkü kendime kaybetmeyi seçme izni veriyorum, kaybetmeyi seçebilirim, kazanmayı seçebilirim ya da tamamen başka bir şey seçebilirim. Herhangi bir seçime direnmediğinizde bütün seçimler mümkün hale gelir.

İhtiyaç, insanların seçimden kaçınmak için kullandıkları başka bir yargıdır. Paranın bir seçim olduğuna mı yoksa ona ihtiyacınız olduğuna mı inanıyorsunuz? Para aslında sadece bir seçimdir. Sizinle sokaktaki evsiz birisi arasındaki fark nedir? Yaptığınız seçim. İhtiyaç olarak değil, seçim olarak paraya sahip olmaya gönüllü olduğunuzda sizin için daha fazla mümkün olur.

Yaptığınız her seçim hayatınızda ortaya çıkanları yaratır. Yargılama seçiminiz, yaratabileceklerinizin sınırlamalarını belirler.

Gerçek seçime sahip olmanın ilk adımı kendinize şunu sormaktır; “Aslında benim için daha değerli olan ne? Seçme özgürlüğü mü yoksa bakış açımın doğruluğu mu?”

Çoğu insan özgür olmaktansa haklı olmayı tercih eder. Ben seçmek için özgür olmayı tercih ederdim. Hiçbir seçim doğru ya da yanlış değildir; sadece farklı realitelerdir. Ve eğer farklı bir realite istiyorsanız bütün yapmanız gereken seçmek.



Çeviri: Tuğba Oksal

Yeni Araştırma Bilimadamlarını Şok Etti: İnsan Duyguları Fiziksel Olarak Realiteyi Şekillendiriyor!

Farklı bilimadamı ekiplerinin yaptığı üç farklı çalışma gerçekten sıradışı bir şeyleri kanıtladı. Ancak, bu üç keşfin sonucunda yeni bir araştırma yapıldığında, şaşkınlık verici bir şey farkedildi; gözönünde saklanan bir şey vardı.
İnsan duyguları kelimenin tam anlamıyla etrafımızdaki dünyayı şekillendiriyor. Sadece dünya algımızı değil, realitenin kendisini.
İlk deneyde insan DNA’sı, deneğin yakınında mühürlü bir kapta izole edildi. Bilimadamları donöre duygusal uyarı verdiler ve büyüleyici bir şekilde duygular diğer odadaki DNA’yı etkiledi.
Negatif duyguların varlığında DNA kasıldı. Pozitif duyguların varlığında DNA gevşedi.
Bilimadamları “İnsan duyguları geleneksel fizik yasalarını çiğneyen etkiler üretiyor” sonuca vardılar. 

Benzer, ancak birbiriyle ilgisi olmayan ikinci deneyde, farklı bilim adamları grupları elektriksel değişiklikleri ölçebilmek için bu donörlerden Lökositleri (beyaz kan hücreleri) çıkarıp haznelere yerleştirdiler.
Bu deneyde, donör bir odaya yerleştirildi ve video kliplerle donörde farklı duygular yaratan "duygusal uyarılmalara" maruz bırakıldı.
DNA aynı binada farklı bir odaya yerleştirilmişti. Hem donör hem de DNA'sı izlendi ve donör duygusal çıkışlar veya inişler (elektriksel tepkilerle ölçüldü) sergilediğinde DNA da TAM AYNI ANDA TIPATIP AYNI TEPKİLERİ sergiledi.

Hiç gecikme süresi yoktu, iletim süresi yoktu. DNA’nın çıkış ve inişleri, zamanda donörün çıkış ve inişleriyle TAM EŞLEŞTİ.
Bilim adamları, donörü DNA'dan ne kadar uzağa götürürlerse hala bu etkiyi elde edebileceklerini görmek istediler. DNA ve donörü 50 mil (ortalama 80,5 km) ayırdıktan sonra testi durdurdular ve yine aynı sonucu elde ettiler. Hiç gecikme süresi yoktu, iletim süresi yoktu.
DNA ve donör, zamanda tıpatıp aynı tepkileri verdiler. Sonuç, donörün ve DNA'nın uzay ve zamanın ötesinde iletişim kurabildiğiydi.
Üçüncü deney oldukça şok edici bir şeyi kanıtladı!
Bilimadamları, DNA'nın fiziksel dünyamız üzerindeki etkisini gözlemledi.
Etrafımızdaki dünyayı oluşturan ışık fotonları bir vakum içinde gözlendi. Onların doğal lokasyonları tamamen rastgeleydi.

Daha sonra insan DNA'sı vakuma sokuldu. Şaşkınlık verici biçimde  fotonlar artık rastgele davranmıyorlardı. DNA'nın geometrisini kesin bir biçimde takip ettiler.
Bu çalışmayı yapan bilimadamları fotonların davranışını “şaşırtıcı ve sezgilere ayrı bir şekilde” diye tarif ettiler. “Bazı yeni enerji alanları olasılığını kabul etmek zorunda kalıyoruz!" dediler.
İnsan DNA'sının kelimenin tam anlamıyla çevremizdeki dünyayı oluşturan ışık fotonlarının davranışını şekillendirdiği sonucuna vardılar!
Böylece yeni bir araştırma yapılıp bu 3 bilimsel iddia birbirine bağlandığında bilimadamları şok oldular.
Çarpıcı bir şekilde, duygularımız DNA'yı etkiliyorsa ve DNA'mız etrafımızdaki dünyayı şekillendiriyorsa o zaman duygularımızın fiziksel olarak etrafımızdaki dünyayı değiştirdiğinin farkına vardılar.

Ve sadece bu da değil; uzay ve zamanın ötesinde DNA’mızla bağlıyız.
Realitemizi duygularımızla seçerek biz yaratıyoruz.
Bilim, yaşadığımız Evren hakkında bazı oldukça HAYRET VERİCİ gerçekleri kanıtlamıştır. Bizim bütün yapmamız gereken noktaları birleştirmek.